Pazartesi

O’nun Doğası ve İçsel Döngü

Yazar: Efe Elmas  
O’nun Doğası ve İçsel Döngü
Evren doğmadan önce biçimsiz ve kusursuz bir şey vardı.
Sakin. Boş. Yalnız. Değişmeyen. Sonsuz. Ebediyen hazır.
Evrenin anası.
Daha iyi bir isim olmadığı için Tao dedim.
O, her şeyden, her şeyin içinden ve dışından akar ve her şeyin kökenine geri döner.
Tao mükemmeldir. Evren mükemmeldir. Dünya mükemmeldir. İnsan mükemmeldir.
Bunlar dört mükemmel güçtür.
İnsan dünyayı izler, Dünya evreni izler.
Evren Tao'yu izler.
Tao sadece kendisini izler.

Lao-Tzu
Tao Te Ching
(Yolun Kitabı)
Öz, hep var olan, ebedi ve ezeli kaynak… Varlığı, kendi içerisinde bir dinamik yarattı ve bu dinamiklik içinde enerjiler oluştu. Işık ve karanlık ile bir bütün oluştu ve ışık karanlıktan ayrılarak doğayı yarattı. Yaratım, dallanmalar göstererek hızla ilerlerken, muhteşem bir bütünlük ve bağlantı oluştu. Parça, bütünü yansıttı, bütün parçayı… İnsan evreni, evren insanı… 
Kaos, yaratımın en koşuludur.  Lakin kaos bir planın dağınık hali olduğu için kendi içerisinde gizli bir düzene sahiptir. Bundandır ki kaos, yaratımın ilk halidir. Ardından düzen gelir ve düzen içerisinde asıl varlıklar oluşmuştur. Bu felsefe bize varlığın ve birliğin temel bilgisini sunmaktadır. Bu noktada hepimiz kendi içimizde farklı bir hissi yaşayabiliriz; Öyleyse bizi biz kılan nedir? 
Hepimiz birbirimizin bilgisini içimizde taşırız. Ortak bir zihni, ortak bir ruhu paylaşırız. Farklılıklar bizim seçimlerimizle oluşur ve seçimlerimiz bize verilen en büyük hediye olan iradenin bir yansımasıdır. Bu yansıma, tekâmülü ve tekrar öze dönüşün önemli bir parçasıdır. Çünkü irade, farkında olmanın vazgeçilmez unsudur. Kuvvetli irade, evrenle kuvvetli iletişim anlamına gelirken, zayıf irade iç ses dışındaki tüm seslere karşı dayanıksız ve obsesyona açık olmak anlamına gelir.  
Parça bütünden ayrıldığından beridir –ki aslında hiçbir zaman bir ayrılık olmamıştır, sadece ayrıldığı yanılgısı oluşturulmuştur- bütünü tekrar arayışa çıkmıştır. Bu yüzdendir ki her insan fark etse de etmese de bu arayıştadır. Bu arayışa kültürler farklı isimler vermişlerdir. Genel olarak ilahi aşk olarak bilinen bu arayış, kalpten evrene, evrenden kalbe dönük yapılan bir gelişimdir. Bu gelişim süreci içerisinde kendi içsel dünyamızı keşfetmemiz ve dolayısıyla evreni keşfederek, bütüne dönmemiz için bazı önemli anahtarlar vardır. 
Niyet, bunların ilkidir ve kapının kilididir. Niyet, basit bir cümle, düşünce ya da dua olabilir. Ama ne kadar basit olursa olsun, niyet her şeyin başlangıcıdır. Kendi yaşam amacımızla ilgili ettiğimiz tek niyet, tüm yaşamımızın istikametini değiştirecek açılımlara sebep olabilir. Herhangi bir gece derin bir huşu içerisinde ettiğimiz tek bir niyet, amaca ulaşmamız için en önemli anahtar olabilir.  
Kabulleniş, bu kapıdan geçiştir. Maalesef birçoğumuz açık kapıya bakar ve girmekten korkarak geri döneriz. Hâlbuki isteğimizin gerçekleştiğini görüp, kabullenmek ve dolayısıyla korkulardan arınıp, nihai sevgiyi ve merhameti hissetmek elzemdir. Korkularımıza odaklanmak yerine bize sunulan fırsatın arkasındaki yüksek sevgiyi hissetmeliyiz. Bunu hissettiğimiz anda kapıdan geçmişiz demektir. Ve kapıdan geçtikten sonrası ise çok büyük bir yolculuğun başlangıcıdır. 
İstek ve farkındalık ise bu yola adım attıktan sonra bizi nihai huzura götürecek katalizörlerdir. Tabiri caizse kapıdan girdikten sonra yukarıya çıkan merdiven basamaklarıdır. Her bir basamak bir farkındalıktır ve her bir farkındalık seviyesi tekâmülün bir aşamasıdır. Böylelikle her farkındalıkta bir basamak çıkmış ve tekâmülde bir adım daha ilerlemiş oluruz. Her adımda bizde değişiriz ve enerjisel-zihinsel-duygusal hatta fiziksel bütünlüğümüz daha yüksek bir titreşime dönüşür. 
Dua, bu kapıdan geçtikten sonra bizim yükselişimiz için kullanacağımız yol göstericidir, ilahi destektir. Nerede olduğumuzu ve sondaki geçişi görmek için elimizde olan kandildir. Ama ne yazık ki bazılarımız elimizde bulunan bu çok önemli kandili yakmayız, hatta görmeyiz. İşte bazen olduğumuz basamakta bir aşağı bir yukarı bakar, bir adım ilerleyemeyiz. Bu noktada dua, evreni titreştiren, kalpten evrene yapılan bir yolculuktur. Dua, kalpleri ve ruhu aydınlatan nurdan bir kandildir.  
Peki, bu şartlar altında ilerlerken sürekli bir yükseliş yaşıyorsak, nereye doğru yükseliyoruzdur? Madem O, ebedi ve ezeli olan,  her şeyin özü ise ve her şey onun içinde var oluyor ve O’nun içinde dönüşüyorsa, O bizim hem içimizde, hem dışımızda akıyorsa ve varoluşunu sürdürüyorsa, biz nereye yükseliyoruz?  Bu soruları sorduğumuzda fark ettiğimiz aslında kendi içimizde yükseldiğimizdir. (Yükselmek kelimesi bile bir doğrultuyu tanımlar. Hâlbuki tekâmül bir tarafa doğru değildir. Çevreye genişleyen bir daire gibidir. Tekâmül, her yöne gelişimdir.) İçsel ve dışsal yükseliş aslında tek bir yükseliştir. Neyin nerde olduğu önemli değildir. Parça ve bütün tek ise ve tek olan sadece O’ysa, dolaylı olarak bizde O oluyorsak aslında O’na yapılan yolculuk kendi içimizde yaptığımız yolculuktur. Aslında bizler evrenin ta kendisi, evren ise bizim varlığımızdır. Her şey birbirinden ayrı değil tek bir benlik içeriyorsa, bütün bu koşuşturma, bütün bu çeşitlilik hep aynı yöne doğrudur. İşte bunu fark ettiğimizde, bunu içselleştirdiğimizde gerçek ve koşulsuz hoşgörü, merhamet ve sevgiden bahsedebiliriz. Hepimiz aynı kaynaktayız ve hepimiz aynı kaynağa dönüyoruz. Ve ne olursa olsun hepimiz bunu, içimizde derinde bir yerde hissediyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder