Yaratıcı’nın tek bir “ol” demesi tüm bu evrenleri, kainatı, galaksileri, yıldızları, güneş sistemlerini ve gezegenleri oldurmaya yetmiştir. Ama hepimizin bildiği gibi Kadiri Mutlak Yaratan’ın “ol” kelimesi her şeyin bir anda tezahür etmesini değil, bir zaman süreçlemesinde adım adım kanunlara bağlı olarak yaratılmasını, oluşturulmasını ifade eder. Bu yönden Yaratıcı her şeyi bir ölçü ve sisteme göre yaratıma sokmuştur.
Gerçek şu ki, Biz her şeyi şaşmaz bir düzen içinde yarattık/ her şey zamanı gelince gerçekleşir
(Kamer Suresi, 49. Ayet)
Ayette te dendiği gibi her şey belli bir düzen içinde yaratılmıştır ve bu düzen içinde ilerlemektedir.
Tüm dinlere baktığımızda hepsinin kökeninde bir Yaratıcı inancı vardır. Eski kadim dinlerde dahi (nakaaller) bir yaratıcı’nın olduğu ve ona “O” dendiği, bu şekilde hiçbir ismin onu tanımlayamayacak derecede olduğuna dikkat çekerler. Ve bu İslamiyet ve diğer semavi dinlerle de bağdaşmaktadır. Bütün isimlerin onun bir parçası olduğu (Esmaül Hüsna) ama onu tam olarak tanımlayamadığı, O’nun isimlerin ötesinde olduğu bilinmektedir. Haliyle yaratımında onun isteği ve gözetimi altında olmuştur. Bu yüzden hiçbirşey nedensiz değil, ne olursa olsun belli bir düzende varolmaktadır. Bu düzen evrenin kozmik yasalarını içerdiği gibi tüm makro kozmosu etkilemesinin yanı sıra doğal olarak mikro kozmosu yani insanı da etkilemektedir. İnsan, hayatını yaşarken evrende var olan yasalarla uyum içinde yaşar.
“Yedi kat gökleri uyum içinde yaratan O’dur. Sen Rahman olan Allah’ın yaratmasında bir uyumsuzluk, bir dengesizlik göremezsin. Tekrar bak, onda bir çatlak, bir düzensizlik görebilecek misin?”
(Mülk Suresi, 3. ayet)
Bu ayet te bu düzende bir eksiklik olmadığını, her şeyin tıkırında işlediğini vurgulamaktadır.
Yasa’nın tanımına bakarsak bunun ne demek olduğu rahatlıkla anlaşılmaktadır. Yasa yani Kanun; doğruluğu evrensel olarak kabul gören fikirdir. Yani tüm evreni kapsayan, işleyişi evrenin her köşesini etkileyen yaratılış sistemleridir. Haliyle yasalar bu düzeni var eden ve yürüten sistemlerdir. Nobel ödüllü Max Planck bu düzeni şöyle özetlemektedir:
“Özetlemek gerekirse, pozitif bilimler tarafından doğanın dev yapısı hakkında bize öğretilen her şey, kesin bir düzenin hüküm sürdüğünü göstermektedir—bu insan zihninden bağımsız bir düzendir. Algılarımızla tanımlayabildiğimiz kadarıyla, bu düzen ancak amaçlı bir düzenleme sayesinde ortaya çıkmış olabilir. Dolayısıyla evrenin bilinçli bir düzene sahip olduğuna dair açık kanıt vardır.”
(Max Planck’ın Mayıs 937 tarihli tebliğinden; A. Barth, The Creation, 1968, s. 144)
Kısacası ister dini terminoloji de ister pozitif bilimlerde isterse de ezoterik incelemelerde ortaya çıkan ortak fikir; bir düzenin var olduğudur. Ve hepsinin anlatmak istediği ise bu düzenin belli “sistemler” ve “kanunlar” çerçevesinde yürüdüğüdür. Fakat benim burada aktarmak istediklerim pozitif bilimlerin ulaştıkları kanunlar değil, geçmişten günümüze gelen kadim sembolizmalardan elde edilen kanunlardır. Haliyle bu kanunları hayatta gözlemlemek o kadar zor olmadığı gibi bazıları pozitif bilimlerinde incelemesi altındadır. Bu kanunlar bize işleyişin, gidişatın ve bunu nasıl etkileyebileceğimizin sırlarını verecek durumdadır. Katacağı farkındalık bizi hayatı daha iyi anlama ve gözlemlendirme fırsatı da sunacaktır.
Sebep-Sonuç Yasası
Evrende her şeyin birbiri ile bağlı olmasını açıklayan bir yasadır. Tesadüf olayını ortadan kaldırır. Her şeyin bir nedeni vardır. Bu nedenler, sebepler bizim gördüğümüz bir zincirleme olaylar dizisinden yada daha üst bir iradenin oluşumundan kaynaklanıyor olabilir. Bunu evreni kaplayan bir örümcek ağı gibi düşünebiliriz. Ağın bir köşesinde yapacağınız titreşim tüm ağı titreştirecektir. Yani aslında etkinin nereden geldiği görülmese de bir sebebi olduğu aşikardır. Hayatımıza odaklandığımızda başımıza gelen her şeyin bir sebebi olduğunu ve bu sebeplerin bir sonuca ulaştırdığını keşfederiz. Genelde bu olan olaylar sınamalardır ve almamız gereken dersler vardır. Hayatta başımıza gelen her şeye bu yüzden, “Neden ben? Niçin?” demek yerine; “Bunun sebebi nedir? Benim buradan almam gereken ders ne olabilir?” Şeklinde bir yaklaşım sergilememiz gerekir. Çünkü yatan sebepleri idrak ettiğimizde sonucu tahmin edebilir ve ona göre almamız gerekeni alıp hayatımıza devam edebiliriz. Yoksa benzer sınamalar tekrar tekrar gelebilir. Belki aşırı para sıkıntısı çekiyorsunuz çünkü bunun nedeni parayı takıntı haline getirmeniz olabilir yada duygusal hayatınızda sürekli terk edilmek üzerine acı çekiyorsunuz? Bu sürekli başınıza gelen acılar bir tesadüf mü yoksa buradan çıkarmanız gereken dersler mi var, bu acıların oluşmasına sebep olan nedenler nelerdir? İşte bu soruları sorup, gerekeni fark ettiğinizde her şey otomatik olarak çözülecektir. Ve istediğiniz sonuca varacaksınızdır.
Bu açıdan aslında tesadüf diye bir şey söz konusu olamaz. Çünkü evrende tesadüf olsaydı beraberinde bir kaosu getirirdi ve kaosta yıkımı, yok oluşu sağlardı. Baktığımızda bir yok oluş ve yıkılım yoktur. Düzen kendi akışında devam etmektedir. Haliyle tesadüfler aslında “anlamlı rastlantılardır”. Bunun parapsikolojideki diğer bir incelemesi de eşzamanlılıktır.
Hayatımızda süregelen anlamlı rastlantılar mevcuttur. Bu anlamlı rastlantılara eşzamanlılık denir. Kuantum fizikçisi Dr. Wolfgang Pauli ve ünlü psikolog Carl Jung’un bu fenomeni açıklamada büyük payları vardır. Buna bir örnek olarak, bir sinema bileti aldığınızı varsayalım, ardından dönmek için bir otobüs bileti aldınız ve o gün yüksek miktarda para kazanmanızı sağlayacak bir piyango bileti aldınız. Ve hepsinde de ortak numara var. Bu gün içinde farklı yerlerden aldığınız şeyler arasında anlamlı bir rastlantı var. İşte bu eşzamanlılıktır yani sebep-sonuç yasasının bir tezahürüdür.
Maalesef günlük yaşantımızda fark etmek o kadar kolay değildir. İyi bir gözlemi ve analitik bir bakış açısını gerektirir. Bunu kullanmayı öğrenmek zaman alabilir. Ama fark etmeye başladıkça aradaki bağları kurmak kolaylaşacaktır. Bugün en çok ne dikkatinizi çekiyor? Hangi sayılar bugün size hüküm sürüyor? Yada hayatınız da hangi sayılar hep önemli günlere denk geldi? İşte bunların farkına varmak öngörülerinizi biraz daha açmanızı sağlayacaktır.
Çin de popüler olan I Ching ve birçok fal çeşidi de buna bağlıdır aslında. Rastgele atılan bir şeyin aslında içinde anlam barındırabileceği üzerine kuruludur. Bunu kullanmak bazı şeyleri fark etmenizi daha da kolaylaştırabilmektedir. Belki de bir kuşun ötüşünün, bir yaprağın önünüze düşüşünün veya gün içinde size çağırışım yaptıran bir müziğin size verdiği bir mesaj vardır. Eski bilgeler gökyüzüne, kuşlara ve doğaya kulak asarak mesajlar alır ve bunlara göre hava koşullarını, olabilecekleri öngörürlerdi.
Bu yüzden sebep-sonuç yasası aslında bize her şeyin sebebi olabileceğini ve tesadüf unsurunun aslında evrende var olan bir dizi gizemli olay zincirinden ve anlamlı rastlantılardan öte bir şey olmadığı bilgisini vermektedir. Bu anlamlı rastlantıları bir kere fark etmeye başladığınızda, peşi sıra birçok farkındalıkta size muhakkak gelecektir.
Çalışma ve Teksir Yasası
Teksir, kelime bakımından çoğalma demektir. Bu yasa varoluşun sürekliliğini sağlayan yasadır. Canlıların çoğalması, soylarının devamı, türlerin çeşitliği bu yasanın bir tezahürüdür. Tüm varlıkları faaliyet içinde tutar ve varoluşu her an sürekli kılar.
Niyetlerimiz bizi ilerleten temel olgudur. Lakin niyet sadece ilerlemek ve oluşturmak için yetmez. Bunun için bir gayret ve çaba sarfetmemiz gerekir. İstenilen niyete konsantre olarak yapılan çalışma mutlaka karşılığını alır ve kişinin yaşamına anlam katar. Bu yönden bu yasa gereği bir şeylerin olması için bir çalışma ve fedakarlık gerekir. Uğraşısız elde edilen başarıların değerinin bilinemeyeceği gibi aslında içsel olarak insana bir şey katmaz.
Bu yasa çalışma sonunda elde edilen başarıların, faaliyetlerin yaşamı ilerletmesini sağlamaktadır. Bu şekilde, ister fiziksel ister zihinsel isterse duygusal anlamda çoğalımı sağlar. Eğer böyle bir işleyiş, çalışma ve artış olmasaydı bu yıkılışa sürüklerdi ve verimli olmayan, çeşitliliği sağlamayan tekdüze bir varoluşu getirirdi. Ama her insanın kendi gayesi peşinde çalışması ve dünyada bir şeyleri arttırması insanlık olarak ilerlemeyi sağlamaktadır. Bu ilerleme bilimsel, dinsel ve metafiziksel anlamda olabilir. Her anın her varoluşun zerresine işlemiştir ve yaşamın ilerlemesini sağlamaktadır.
Külli Çekim Yasası
Aslında bu yasa üzerine çok şey yazıldı ve çizildi. Yığınlarca kitap, vcd ve düşünce paylaşıldı. Bu yüzden kısaca değinirsek bu yasa evrendeki galaksileri, güneş sistemlerini ve gezegenleri bir arada tutan külli çekimin dışında benzer şeyin benzeri çekmesini de sağlayan yasadır. Bakıldığında gezegensel çekim ile metafiziksel çekim yasası arasında bazı farklar vardır. Bunun bir diğer dalı ve yardımcı yasası da benzeşim yasasıdır. O yasaya sonra tekrardan değineceğiz.
Külli çekim yasası bir yandan da insanlar ve canlılar arasındaki duygusal anlamda sempatizasyonu da sağlayarak, insanları bir arada tutan sevgi bağı tarzında da tezahür eder. Bu konuda birçok bilgi olduğu için bunun farklı incelemesini analoji (benzeşim) yasasında yapmak daha doğru. Çünkü çekim yasasını harekete geçiren benzeşim yasası ve kişinin istekleridir.
Dayanışma Yasası
Yaşam ve ilerleme serüveninde insanlar arasındaki yardımlaşma ve dayanışmadır. Atalarımızın tabiriyle “Bir elin nesi var iki elin sesi var.” fikridir.
Hepimizin kendimize has özellikleri ve yetenekleri vardır. Kimimiz iyi bir müzisyenken kimimiz iyi resim yaparız yada kimimiz sağlık konusunda iyiyizdir. Bu yönelimler ve yetenekler bizleri farklı alanlara ve meslek gruplarına iter. Böylelikle toplumu oluşturan yani bütünü oluşturan bir yapı ortaya çıkar. Bu yapıda her insan üstlendiği meslek ve yetenek dahilinde insanlara yardımcı olur. Psikolog, psikolojik sorunlarda, doktorlar fiziki sorunlarda, bir çöpçü temizlik konusunda, bir mühendis hayatı kolaylaştırmayla ilgili konularda, öğretmen hayatı öğretmek konusuyla emeğini ifade eder. Ve bu şekilde herkes üstüne aldığı görevle bir dayanışma meydana getirir.
İşte bu yardımlaşma, dayanışma yasasının tezahürüdür. Dayanışmanın olmadığı bir toplum, aile ve arkadaşlık yıkılmaya, dağılmaya mahkumdur. Hiç kimse kusursuz değildir ve bir kişinin kusuru başka bir kişinin yetisi ve karakteriyle tamamlanabilir. Bu şekilde kişi başkalarına yardım ederken, kendi kusurunu da başkalarından yardım alarak tamamlar. Ve bir dayanışma birliği oluşur.
Bu bizim tamamlanmamız ve tekamül yolunda ilerlememiz için şarttır. Aslında hayatımıza iyi kötü giren herkes bizim tekamül yolumuzda bize bir şeyler katmak için girmiştir. Hepsi aslında, özdeki anlaşmada bizim seçtiğimiz yolda, ilerlemek için ihtiyaç duyduğumuz insanlardır. Haliyle bizlerde başkalarının tekamül yolunda hizmet eden insanlarızdır. Dayanışma ile birlik oluşur ve birlik ile ancak tekamülü tamamlarız. Tek başına, başkalarıyla bir dayanışma içinde olmadan tekamülün olması söz konusu olamaz. Mutlaka hayatımızın devrelerinde girmesi gerekenler girerek ve çıkması gerekenler çıkarak bizim ilerlememize yardımda bulunacaktır.
Bu yüzden dayanışma yasası hayatın devamı, birleşip, bütünleşmek ve tamamlanarak tekamül yolunda ilerlemek için olmazsa olmazdır. Bu yasa gereği insanlarla dayanışma içinde olmalı ve bu şekilde sağlıklı olarak hayatımıza devam etmemiz gerekir. Hayatımıza giren her insan aslında bir yandan bize hizmet etmektedir. Ve tabi ki bizde ona bir şeyler katmaktayızdır. Bu yüzden çevreyle uyum, ahenk ve yardımlaşma insanlığı, toplumu ve bireyi sağlıklı olarak ilerleten temel şartlardan biridir.
Tedriç Yasası
Tedriç yasası her şeyin kademeli bir süreçten geçtiğini ifade eder. Yani her şey derece derece ilerlemektedir. Hayatımıza baktığımızda hiçbirşey aniden olmaz. Her şeyin bir basamağı vardır. Önce başlangıç sonra ara basamaklar ve nihayetinde sonuç olacaktır. En basitinden bir iş yerinde terfi etmek istiyorsak, kademe kademe ilerlemeli ve yavaş yavaş yöneticilik basamağına yükselmemiz gerekir. Ya da hamile kalma sürecinde aylık aşamalar vardır. Embriyo yavaş yavaş (kademe kademe) aşamalardan geçerek bir birey olmaya başlar.
Bu yasa aynı zamanda tekamül için de geçerlidir. Tekamül yolunda adım adım ilerlemekte ve bazı basamaklardan geçmekteyiz. Çizdiğimiz yol ve seçimlerimizi bu basamakları geçmek üzerine kurarız. Mesela tasavvuf yolunda geçilmesi gereken 7 nefsi basamak vardır. Bu temizlik ve temizliğin sonuçları 7 basamakta ifade edilir. (Nefsi emmare, nefsi levvame, nefsi mülhime, nefsi mutmainne, nefsi radiye, nefsi mardiyye ve nefsi teskiye) Tasavvuf yolunda olduğu gibi spiritüel yollarda da bu tür basamaklar ve kademeler mevcuttur.
Bu yasa gereği en sağlıklı ilerleme bu yüzden kademe kademe olandır. Bir anda sağlanan yükselişler, ani düşüşleri ve dengesizlikleri beraberinde getirebilir. Ama sağlıklı ve sindirerek yapılan ilerlemeler baki kalacaktır.
Eşitlik Yasası
Her insan varoluş itibariyle bir ve eşittir. Hepsi aynı Tanrısal öze ve güce sahiptir. Fakat dış bir gözle bakıldığında dünyada eşitsizlikler görülmektedir. Neden bir insan Afrika da fakirlik çekerken bir diğer insan zengin bir ailede doğmaktadır? Bu görünürdeki eşitsizlik sadece bir aldanmadır. Aslında her insan bu oyun sahnesinde alması gereken rolleri bürünmektedirler. Ve tekamüllerinin gerektirdiği yaşamda ve varoluşta meydana gelmektedirler. Ama içsel olarak hepsinin özünde aynı Tanrısallık ve kutsallık yatmaktadır.
Her insan bu dünyaya bazı dersleri deneyimlemeye ve bu deneyimlerle daha iyi bir seviyeye tekamül etmeye gelmektedir. Bu yüzden tüm öğretiler burasının bir ders yeri, gerçek olmayan bir oyun sahnesi olduğunu vurgulamaktadırlar. Haliyle bu dünyada dışarıdan bakıldığında yoğun acılar, eşitsizlikler ve dengesizlikler gözükmektedir. Ama artta yatan şey herkesin alması gereken dersler olduğudur. Kimisi açgözlülükle, kimisi parayla, kimisi sağlıkla kimisi eğitimle sınanmaktadır. Herkesin sınandığı konu ve yaşam tarzı ayrıdır. Bazen bu sınamalar ortak olur bazen ayrı ayrı. Ama herkesin amacı tektir, daha iyi bir frekansa yükselmek üzere tekamül etmek. Bu yüzden herkese eşit fırsat verilmiştir.
Bedensel olarak eşitsizlikler gözükse de ruhsal potansiyellerde tam bir eşitlik vardır. Özellikle dinler ve diğer öğretilerde bu eşitliğe parmak basmıştır. Bu yüzden aslında kişileri sorgulamak ve onları yadırgayıp dışlamak doğru değildir. Herkesin yaşadığı deneyime saygı duymak ve onun da içindeki potansiyelden dolayı anlayışla karşılamak gerekir. Yani tasavvuf deyimiyle Yaradılanı Yaratan’dan ötürü sevmemiz gerekmektedir.
Lakin “üstünlük” kavramı vardır. Bu kavram eşitsizliği değil kişilerin kendini geliştirme seviyelerini göstermektedir. Kimisi daha yüksek bir bilinç seviyesine ulaşmayı başarmış, kimisi ise daha bu yolda ilerlemeye çalışmaktadır. Bu şekilde ayırımlar vardır ama bu eşitsizlikten kaynaklanan değil kişinin kendi iradesi gereğince geliştirmesine bağlı bir fenomendir. Tüm insanlar özde birdir ve eşittir. Bu yasanın işleyişi bunu gözler önüne sermektedir.
Kapsama Yasası
Bu yasanın temel mantığı üstteki alttakini kapsar, görüp gözetirdir. Daha önce kademeli ilerlemelerden bahsetmiştik. Bu ilerlemelerde basamakları geçip daha üst basamaklara ulaşan kişi, daha alt basamakta olan kişileri anlayabilir ve onlara yol gösterebilir. Çünkü aynı yoldan geçmiş ve olayların akışını, oluşunu ve sonuçlarını bilmektedir yani içsel olarak alt basamakların yapısını çözmüş durumdadır. Bu yüzden daha üst basamakta olan veya daha üst bilinç seviyesinde olan daha alttakine yardımcı olabilmekte onu da kapsayabilmektedir.
Bunu yöneticilik pozisyonuna benzetebiliriz. Bir ofiste memurlar ve bu memurların üstünde bir şef olduğunu düşünelim. Şefinde üstünde bir müdür, müdüründe üstünde bir yönetici olduğunu hayal edelim. Şef, memurları gözetip kollar, müdür şefi ve şefin altındakileri, yönetici de hepsini gözetip kontrol etmektedir. Haliyle üstte olan, alttaki olanları kapsamakta ve gözetebilmektedir.
İşte bu işteki pozisyonda olduğu gibi evrende de benzer bir sistem vardır. Buna evrensel idare mekanizması adı verilmektedir.
Yine yukarıdaki tasavvuf basamaklarından örnek verirsek nefsi radiye safhasına gelmiş biri daha alt basamaktaki durumları aşmış ve orada yapılanları içinde barındırmakta olan bir kişidir. Ve daha alttakilere örnek olup, onları gözetebilmektedir. Ya da bir öğretim görevlisi yerine o basamağa yükselmek için öğrencilere ders anlatan stajyer örneğini de verebiliriz.
Bu yasa tüm evrende ve varoluşta yerini aldığı gibi günlük hayatımızda da yerini almıştır. İş yerinden, devlet idaresine kadar her alanda hiyerarşik bir düzen mevcuttur. Bu düzen bu yasanın tezahürüdür. Bu şekilde her şey birbirinden sorumlu tutulabilmekte ve bir kaos olmadan tekamül sağlanmaktadır.
Bu yasanın daha derin tezahürünü kabala da (Yahudi mistizmi) sephirotlarda bulabiliriz. Kabala da sephirot kavramı küre anlamına gelmektedir. Bu insanlığı ve hayat ağacını (yaşamı) oluşturan boyutları anlatmakta kullanılan bir tabirdir. Bu inanışa göre 10 boyut (küre) vardır. Her bir küre alttaki küreyi kapsar. Ama alttaki küre üsttekini kapsamamaktadır. Bu şekilde aslında iç içe geçmiş 10 küre vardır ve her bir küre alttakini barındırır. En üstteki ise hepsini içinde barındıran küredir. Evrensel idare mekanizmasına verilebilecek inanışlardan biridir.
Gördüğümüz gibi bu evrensel yasalar hayatımızın içine işlemiş ve her an çalışmakta olan yasalardır. Tabi ki bunlarla sınırlı değil. Birçok bileşeni ve faktörü içeren yasalar, birlik içinde çalışarak hayatımıza anlam katar. Burada yarısını incelemiş bulunuyoruz. Fark ettiyseniz bunlar hem günlük hayatımıza hem de daha spiritüel, enerjisel hayatımıza etki etmekteler. Bu yüzden bunlar üzerine daha derin düşünmek, anlamlandıramadığımız birçok soru işaretini anlamlandırmamızı sağlayabilir. Bir sonraki yazıda düşünce faktörüyle nasıl olayları Ol’durabileceğimizi inceleyeceğiz. Böylelikle tezahür ettirme de işlevli olan geri kalan önemli yasaları göreceğiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder