YAZAR: EFE ELMAS
Hepimizin bildiği gibi varoluş sürekli bir şekilde devam etmektedir. Varoluşun sürekliliğinin rastgele olmadığını ve belli kurallar çerçevesinde olageldiğini fark etmek o kadar derin bir gözlem gerektirmez. Her tür bilim dalı yasaların varlığını bize açıklamaktadır ve bu yasaların evrenin her zerresine işlediğini bildirmektedir. Haliyle gerek dini terminolojide gerekse bilimsel alanda bazı evrensel kanunların varlığına ve evrendeki düzene parmak basılmaktadır.
Bir önce ki yazıda bu yasalardan hayatımızda aktif olarak rol alan bazı yasaları incelemiştik; Sebep sonuç yasası, çalışma ve teksir yasası, külli çekim yasası, dayanışma yasası, tedriç yasası, eşitlik yasası, kapsama yasası. Bu yazıda ise yine hayatımıza işleyen yasaları incelemeye devam edecek ve aynı zamanda tezahür ettirmemize olanak verecek ve düşüncelerimizin nasıl evrende değişikliklere yol açabileceğini gösterecek olan üç önemli yasayı da inceleyeceğiz.
Devresellik Yasası
Dünya, güneş etrafında ki dönüşünü 365 gün 5 saat 48 dakikada , Ay ise dünya etrafında ki dönüşünü yaklaşık 27 günde tamamlar. Aynı şekilde bu Dünya ve Ay’ın belli periyotlarla dönüşlerini tamamlaması gibi diğer gezegenlerde dönüşlerini belli bir düzen içinde tamamlar. Dikkat edilirse tüm bu sistemlerde belli periyodik zamanlamalar vardır. Kısacası tüm gezegenler güneş etrafında, güneşte kendi sistemiyle birlikte galakside dönüşünü belli periyotlarla tamamlamaktadır. Yani evrende ki tüm astronomik olaylar belli periyotlarda cereyan eder. Öbür taraftan belli periyotlarla nefes alıp vermemiz, kalp ritmimiz, hücrelerimizin, derimizin yenilenmesi, vücudumuzda ki sentezleme olayları hep belli süreçlerle kendini yeniler. İşte bunlar devresellik yasasının tezahürüdürler.
İnsanlığın, dünyanın ve kainatında belli periyotlarla başına gelen olaylar vardır. “Tarih tekerrürden ibarettir.” deyişi bir bakıma doğrudur. Tarih tekerrürden ibaret değildir. Ama tarih için de benzer olaylar meydana gelir. Bu benzer olaylara verilen tepkiler ve sonuçlar farklı olur. Yani tarih tekerrür etmez ama benzer olaylar sürekli gerçekleşir. İşte bunun gibi insanlığın geçirdiği bazı ezoterik devreler vardır. Bunlar astroloji de “çağ” adıyla anılır. Mesela her 26.000 yılda bir dünyanın bir devreyi kapatıp yeni bir devreye başlandığı söylenmektedir. Eski ezoterik kaynaklarda belirtilen ve eski inanışların astrolojik verilerinden elde edilen bilgilere göre insanlık bir çağı kapatma, bir devreyi sonlandırma aşamasındadır.
Eski Türklerde ki bu 26.000 yıllık devirsel değişim çark-ı felek (gök çıkrığı, kader çarkı) ismiyle geçmekteydi. Dünya’nın Kuzey-Güney ekseninin 26.000 yıllık döngüsü ve gökyüzünde ki yıldızların değişimleri, devresellikleri astrolojinin de temelini atmıştır. Araplar ve İranlar “Çerhi Felek” ismiyle anmışlardır. Oradan da bize “çark-ı felek” olarak geçmiştir. O zamanlardan beri tüm kültürlerde deveisellik yasası önemli yer teşkil etmiş ve bu yasanın tezahür ettiği yıldızlar ve yıldızların dönüşleri, devreselliği anlamlandırılarak gözlemlenmiştir.
Eski Türklerin aşağı da ki şiiri de bu yasaya ve tezahürü olan göksel döngüye ne kadar önem verdiklerini göstermektedir:
“Tengri ajun törütti, (Tanrı Dünya’yı yarattı)Yulduzları çerkeşib (Yıldızlar sıralanır)Çığrı edh tezginür (Felek uğurlu döner)Tün kün üze yörgenür (Gece gündüzü örter)”
Bu devirler dışında diğer kültürlerdeki astrolojik çarklara da bakarsak, eskilerin devresellik yasasına ne kadar önem verdiklerini fark ederiz. Gerek Zodyak çarkları gerekse maya takvimine has çarklar hep devreselliği içermektedir. Bu şekilde hem devirsel, hem ay ve yıl olarak bazı burç gruplarına ve devrelere girmekteyiz. Bunların gözlemlenmesi de geçmiş bilgisiyle o yılda neler olabileceğini çıkarmaya yaramaktadır.
Ayrıca her inişin bir çıkışı vardır lafı da bu yasadan ötürü gelmektedir. Bu şekilde hayatımızda ruhsal ve fiziksel inişler ve çıkışlar vardır. Çıkışlardan dolayı aşırı sevinmemeli, inişlerde de üzülmeden, metanetli olarak geçeceğine inanarak sabretmeliyiz. Hayatımızı ve tarihi daha dikkatli incelediğimizde bazı devrelerin, bazı yaşanmışlıkların tekrar tekrar önümüze sunulduğunu görmekteyiz. Tarih boyunca en başarılı liderler, bunun farkına varıp, tarih konusunda detaylı araştırmalar yapanlardır. Haliyle olan olayların nasıl cereyan edebileceğini, daha önce olan tarihsel olaylardan analiz edebilmektedir. İşte bu yasa bize hayatımızla ilgili önemli noktaları göstermektedir. Bunun farkındalığına ulaşmak bizi aynı hatalara düşmekten kurtararak, o devresellikten sağlıklı olarak çıkmamızı sağlamaktadır.
Sorumluluk ve Vazife Yasası
Sorumluluk, her bilinçli insanın yüklendiği kaidelerdenir. Lakin, bazı sorumluluklar vardır ki bilinçli insanların dahi görmesi zordur. Bunlar farkındalıkla yüklenilen sorumluklardır. Daha önce dayanışma ve yardımlaşma yasasında bir toplumu oluşturan herkesin dayanışma ile ilerleyebileceğinden bahsetmiştik. Her insan yapbozun parçaları gibi bütünü oluşturmada görev almaktadır. Ve aldığı görev neticesinde belli vazifeleri ve sorumlulukları da yüklenmektedir.
Dayanışma yasasında bahsettiğimiz tekamül için herkesin bir görevi olması işte bu yasanın tezahürüdür. Bu yüzden iki yasa birlik içinde çalışır. Hepimiz bu hayata geldiğimizde, belli vazifelerle ve bu vazifeleri yerine getirmek için gerekli donanımlarla gelmiş bulunmaktayız. Kimimiz resimlerle, kimimiz zekasıyla, kimimiz ileri görüşlülüğü ile insanlığa, tekamüle bir şeyler katmaktadır. İşte bu dağılım ve herkesin bir vazife ile bu hayatta varlığını sürdürmesi bu yasanın tezahürüdür.
Ayrıca bu yasa bir önce ki yazıda bahsettiğimiz eşitlik yasasına da netlik getirmektedir. Görünürde eşitsizlik var gibi gözükse de, aslında herkes yapması gereken vazife neticesinde bu hayata gelmektedir. Ve dişli çarkların birbirini etkileyerek bir saati çalıştırmaları gibi insanlarda tekamül yolunda ilerlemektedirler. Nasıl dişli çarklar saati tam olarak döndürebilmek için bazıları saatle aynı yönde, bazıları da ters yönde dönüyorsa, işte her insanında çarklar gibi üstlendiği görevler vardır. Bu görevler ve sorumluluklar rastgele değil kişinin seçme özgürlüğü ilkesince, belli sorumluluklar alarak seçtiği kozmik vazifelerdir. Sorumlulukların ise varlığın potansiyeline göre sınırları genişler. O yüzden “Neden Ben?” veya “Bu yükü nende taşıyorum?” diye sorarken aslında arka planda seçtiğimiz bazı sorumlulukların ve vazifelerin olabileceğini düşünmemiz gerekir. Seçtiğimiz ve yüklendiğimiz vazifeleri yerine getirmemek ise belli bir süre sonra içsel olarak sıkıntı, hayatı boş yaşıyormuş duygusunu ve yaşamdan keyif alamama sürecini getirebilir. Bu yönden hepimiz, evrende ki her varlık, büyük saati çalıştıran çarkları oluşturmaktayız.
Bu yasanın bir diğer tezahürünü biyolojimizde görebiliriz. Biyolojik bedenimizde her hücrenin kendi başına yapması gereken sorumluluklar vardır. Bazı hücreler yine bedeni yaşatmak üzere özelleşmiş bazıları da vücut hücreleri olarak kendi normal formunda kalmıştır. Mesela bir beyin hücresinin yada kas hücresinin üreme hücresinden çok büyük farklılıkları vardır. Ama hepsinin temel amacı vardır kendi vazifelerini yerine getirmek. Bu yönden dolayı hepsi kendi vazifesini yerine getirip, dayanışma ile çalıştıklarında vücut sağlıklı olarak yaşamına devam eder. Ve böylelikle kişinin varoluşu meydana getirir. Ama bir hücrede sorun çıktığında tüm sistem bundan etkilenir. En basitinden çağımızın hastalığı kanser, hücrelerde oluşan hatalardan kaynaklanır ve ne kadar ölümcül olduğu bilinmektedir.
Saatin çarkları, bedenimizde ki hücreler veya doğada ki ekosistemde olduğu gibi bizde bu dünyaya belli vazifelerle ve bunlara bağlı olarak sorumluluklarla gelmiş durumdayız. Aynı şekilde yaşarken de zaman zaman niyetlerimizle, seçtiğimiz işlerimizle, yetilerimizle hatta edindiğimiz bilgilerle sorumluluklar almakta ve yeni vazifeler kazanmaktayız. Bu tekamül etmemiz, aynı zamanda varoluşun devam etmesi için olmazsa olmazlardan biridir. Herkes mutlaka gerekli vazifelerini yapmak için (ister çağda ki değişimlerden dolayı, ister hayat serüveninde ilerlerken) yerlerini alacaktır, tüm spiritüel ve ezoterik bilgilerde bu yasaya işaret etmektedir.
Tüme Varım Yasası
Bu yasa varoluşu sürekli kılan, yaşamamıza anlam katan ve tekamülümüzde farkındalığımızı arttırmak için gerekli olan en önemli yasalardan biridir. “İlahi adalet” diye tabir edilen sistem aslında bu yasanın bir tezahürüdür. Enerjilerin (duygu, düşünce, ruhsal vs..) çıktığı kaynağa geri dönmesi mantığı üzerine işleyen bir yasadır. Bir kaynaktan veya bir kişiden çıkan enerjiler o kaynağa mutlaka kat kat geri dönmektedir. Bu bumerangı attığımızda bize geri gelmesi misaline benzetilebilir.
Nasıl da Allah’ı inkar ediyorsunuz?.. Halbuki siz ölülerdiniz de O sizi diriltti… Sizi yine öldürecek ve sonra sizi diriltecek; nihayet Ona döndürüleceksiniz.(Bakara/28)
Ayeti de yine bu yasayla birebir örtüşmektedir. Bu yasanın en temel geçerliliği, Tasavvufun temellerini oluşturan; “Yaradan’dan geldik, yaradana döneceğiz.” inancıdır. Bu ayette de her şeyin değişimde olduğunu ama en nihayetinde ona geri döneceğimizi yani parçanın tüme (bütüne) döndürüleceği anlatılmaktadır. Çünkü parça, bütüne dönmeden anlamsız ve biçare kalmaktadır. İşte bunun farkındalığına ulaşmış olan sufiler, Allah aşkıyla yanışıp tutuşmakta, ona döndürülecekleri anı dört gözle beklemektedirler. Bu, yapbozun tek tek parça olarak anlamsız kalmasını ama tüm yapbozların bütünü oluşturarak anlam kazanabileceği misaline de benzetilebilir.
Atalarımızın “Ne ekersen onu biçersin.” yada “Rüzgar eken fırtına biçer.” Sözleri de yine birebir bu yasa ile bağlantılıdır. Aynı zamanda cadıların ve eski paganların 3 kat yasası dedikleri yasada budur.
Bu nokta da çok önemli bir gerçeği, sorumluluğu görüyoruz; “Düşüncelerimizden de sorumluyuz.” Çünkü yaydığımız enerji, evrende bir dönüşüme, devreselliğe (Devresellik yasası) neden olmakta ve bize kat kat geri dönmektedir. Eğer çok öfkeli bir insansak ve hep negatif yayılım yapıyorsak yine bize yaydığımız öfke ve negatiflik geri gelecek ve bizde zarara neden olacaktır fakat tam tersine pozitif bir yayılım yapıyorsak yine pozitif yayılım bize geri dönecektir. Bu açıdan bu yasa aslında düşüncelerimize ve yaydığımız enerjilere, duygularımıza dikkat etmemiz gerektiğini gösterir.
“İyilik yap, denize at.” Felsefesi de bunla bağlantılıdır. Yapılan iyilikler kısa vadede bize yarar getirmese de (hatta görünürde zarar da getirse) uzun vade de bu yasa gereği mutlaka bize geri dönecektir. Aynı şekilde Kuran’da ve dini terminolojilerde iyilik yapana iyiliğin, kötülük yapana da kötülüğün kat kat geri döneceği bildirilmektedir. Yine bu bildirimlerde aslında bu yasanın işletişini gözler önüne sermektedir.
Haliyle metafizik açıdan bakıldığında Ol’durabilme yeteneğini negatif ve olumsuz bazda kullanmak bize olumsuzluğu er yada geç getirmektedir. Enerjinin negatif ve poznitif olmadığı bilinmektedir. Enerji sadece enerjidir. Enerjiyi, bunun kullanım ve yönlendirme şekli, niyet biçimimiz sınıflandırmaktadır. Klasik şekliyle bıçak örneğini verirsek bıçak bıçaktır, bunu ekmek kesmek veya ameliyat yapmak için kullanmak toplumun değer yargılarında “iyi, pozitiftir”, ama insan öldürmek, zarar vermek yine bu yargılarda “kötü, negatiftir.” Haliyle bu yasayla kurulan öyle bir sistemdir ki sizin niyetiniz ne ise, enerjiyi yönlendirme biçimiz nasılsa, aynı şekilde o enerji kat kat size geri döner. Yani toplumun değer yargılarından bağımsız, sizin yolladığınız enerjinin benzeri ile bağlantılıdır. Aynı zamandan niyetinizin de, yasalara ters gelmemesi gerekmektedir. Misal olarak bir kişi başka bir kişinin kötü olduğunu ve topluma zarar verdiğini düşünerek, o kişiye zarar veriyor (öldürüyor yada devre dışı bırakmak istiyor.) Bu kişi kendince iyi iş yaptığına inanıyor, ama toplum karşısında kötü bir iş olarak görülüyor. Ama kişinin bu durumda farkında olmadığı durum, onun bir kişiye zarar verme hakkının olmamasıdır. (Yani yine yasalara, kurallara karşı gelme durumudur.) Haliyle yapılan icraat yargılarda iyi kötü gibi farklı olgulara, göreceli bakışlara tabi olsa da bu olayın dönüşü bakışlardan bağımsız olacaktır. Yasa işlemeye başlayacaktır ve yapılan eylem, çıkan enerji ona bir şekilde geri dönecektir.
Bir diğer önemli nokta ise bu dönüşün ne şekilde olacağının tam olarak kestirilememesidir. Maddi bir kayıp olarak, bir hastalık olarak hatta birebir nasıl yaydıysak o şekilde geri dönme ihtimali olmaktadır. Bu geri dönüşler ertelenebilir veya kişinin yaptığı icraatlarla nötrlenebilmektedir.
Bu nötrleme işlemi bu yasanın zarar verici yönünü engellemek için önemli bir farkındalıktır. + kutbun – kutupla veya bir asitin bazla nötrlenmesi gibi somut örneklere benzetilebilir. Bir kötülükten sonra iyilik yapılırsa yani olumsuz bir enerji yayılımından sonra olumlu bir enerji yayılımı yapılırsa bu iki yayılım birbirini nötrleyecek ve size dönmeyi engelleyecektir. Yani yaptığınız bir kötülüğün size geri dönmesini engellemenin bir yolu yapılan iyiliklerdir. “Verilmiş sadakamız varmış.” Lafı bundan ileri gelmektedir. Verilen sadakalarla, iyiliklerle kişi olumlu yayılım yapmakta ve ona dönecek olan bir olumsuz yayılımı nötrlemekte, engellemektedir. Kur’an-ı Kerim’de bu konuyla bağlantılı çok önemli noktaları işaret etmektedir:
“Ey peygamber! Günün başlangıcında ve sonunda ve gecenin gündüze yakın ilk saatlerinde namaz kıl. Hiç şüphe yok ki iyilikler kötülükleri götürür. İşte bütün bunlar birer öğüttür. Fakat bunu öğütlere kulak verenler anlar.”(Hud Suresi, 114. ayet)
Birkaç ayet ve surede belirtilen bu ince nokta hayatımız açısından çok önemlidir. Lakin bu sürekli kötülükler yapıp ardından iyiliklerle arınabileceğimiz anlamına gelmemektedir. Bu sadece dönüşü engellemek, kişinin zarar görmemesini sağlamak anlamına gelmektedir. Yani yayılan dışsal enerji nötrlenmekte, böylelikle kötü yayılım, iyi yayılımla dengelenerek geri dönülüm olmamaktadır. Ama yapılan her olumsuz icraat ve niyet, dışarıya yayımlın dışında, vücuda, ruha, çakralara da yansımakta ve tabiri caizse bu sistemlerimizi “kirletmektedir”. Bu yüzden bu yasa ile evrensel anlamda bir denge sağlanmaktadır ama gel gelelim ruhsal kirlenme ve arınma bunun dışında ele alınması gerekmektedir. Çünkü ruhsal olarak arınmak her kötülükten sonra iyilik yaparak sağlanamamaktadır.
Bu sebeplerden dolayı hayatımızda pozitif olmak olumlu olmak ve iyilik yapmak, sevmek bizi daha da ilerletecek, mutlaka bize geri dönecek olan erdemlerdir. İyi niyetle yapılan şeyler veya kötü niyetle yapılan eylemler, er yada geç, maddi veya manevi geri dönecektir. Bu yasa hayatımızda dikkat etmemiz ve neden kötülüklerden uzak durup, iyiliklere yönelmemiz gerektiğini açıklayan yasalardan biridir. Evrenin temel taşlarından biridir.
İstek (İrade) Yasası
Bizi diğer varlıklardan ayıran en önemli unsur “irade”dir. Meleklerin iradesi yoktur, aynı şekilde dünya da ki diğer varlıklarında iradeleri insanlardan daha düşük seviyede olduğu bilinmektedir. Haliyle irade bakımından bildiğimiz kadarıyla dünya içinde en kuvvetli varlık insandır. Bu yüzdendir ki dini bilgiler de, melekler ve şeytan insana secde ettirilmiştir. Bu olgu bize çok önemli bir noktayı işaret etmektedir.
Bu yasa iradeye bağlı isteklerimizin, evrende oluşumunu açıklayan çok önemli bir yasadır. Tüm varlıklarda ki iradelerin ve isteklerin etkisi bu yasa ile mümkündür. Varlıklar, evrensel gelişmeleri ve olayları, kendi içlerinde ki enerjilerini, güçlerini bu yasanın kullanımı sayesinde kendi ve başkalarının gelişimi doğrultusunda yönlendirebilirler, değiştirebilirler. Bu değiştirme kabiliyeti varlığın, kendi gelişmişlik seviyesiyle doğru orantılıdır. Varlık ne kadar gelişmişlik seviyesindeyse o kadar irade yasasını aktif hale getirerek evrensel potansiyelleri Ol’durabilir. Bu yasa irademizi ve isteklerimizi özgürce kullanma inisiyatifi verir.
İstek yasası, imajinasyon ve konsantrasyonla birebir bağlantılıdır. İmajinasyon ve konsantrasyonla, yoğunlaştığımız isteklerimiz, “niyetlerimiz” irade yasası çerçevesinde olmaya, bu istekler doğrultusunda değişimler evrende oluşmaya başlar. Düşüncenin bir enerji olduğu unutulmamalıdır. Bu göz önüne alındığında, her düşüncemiz aslında istek yasasını aktif hale getirmek uğruna evrene salınmakta, tabiri caizse evrende kodlamalar yapmaktadır. Bu yönden düşüncelerimizden de yine istemdışı sorumluyuz.
Yalnız bu yasanın kullanımı beraberinde sorumlulukları da getirmektedir. İsteklerimizin Ol’durulması diğer varlıkların iradelerini etkileyecek şekilde olmamalıdır. Bu durumda başkasının iradesine karışma, irade yasasına ters düşmektedir. Bu çok önemli bir noktadır. Çünkü hepimiz bu dünyaya sınavlar vermeye gelmiş varlıklarızdır. Kimimiz yoksullukla, kimimiz hastalıkla kimimiz farklı olaylarla deneyimler yaşamaktayız. Bir başkasının iradesine karışmak, o kişinin yaşayacaklarından sizin sorumlu tutulmanıza ve haliyle o kişinin tekamül yoluna negatif anlamda bir etki etmenize sebep olur. Bu yüzden en önemli etkenlerden biri niyetler edilirken, istekler yapılırken başkasının iradesine, seçimlerine saygı duyularak yapılmalıdır.
Bu yasa aslında dua olgusunun da temelini oluşturan etmenlerden biridir. Tabi ki dua Yaratan ile kul arasında gerçekleşen bir istektir ama Yaratan’ın kurduğu yasalar, kendi müdahalesi dışında her zaman işlemekte ve bu yasalar doğrultusunda yaşam denge için de ilerlemektedir. Bu açıdan baktığımız da bu yasanın ne kadar önemli olduğu gözler önüne serilmektedir.
Peki madem irade yasası var ve kendi irademizle, isteklerimizle evrende bazı değişiklikler yapabiliyoruz. Neden her isteğimiz olmuyor? Bunların belli başlı nedenleri vardır. Olmamasının sebeplerinden biri yeterli konsantrasyonu ve imajinasyonu sağlayamamaktır. Bu da bu yasayı aktif etmemiz için gerekli eşik değerini sağlayamamakta ve isteklerimizin olmamasına neden olmaktadır. Haliyle o anlık duruma göre bazen bir niyetimiz hemen olurken bazı niyetlerimizin olması için uzun müddetler, uzun enerji gönderimleri yapılmalıdır. Bu süreç çok önemlidir. Haliyle dinde de duamızın kabul olunması için sürekli o duayı etmek, olana kadar bunu sürdürmek çok önemlidir. Bu kuralı da yasanın bu yönüyle bağdaşmaktadır. Olması için gereken sürecin ne kadar olduğu tespit edilememekte ama kişinin gelişim seviyesiyle doğru orantıda olduğu bilinmektedir.
Öbür olmama sebebi ise tam bir irade ile istenmemesinden kaynaklanmaktadır. Bunun nedeni ya gönülden, emin ve kararlıkla istememizden veya korkularımız olmasından kaynaklanmaktadır. Bu unsur olduğu sürece düşünce akışı ve konsantrasyon kesilecek irade yasası aktif olamayacaktır. Mesela siz şu cümleyi söylediğiniz “İrade yasası gereği hiçbir negatif varlığı hayatımda istemiyorum.” Hemen bu niyetiniz kodlanacak ve negatifler sizden uzaklaşacaktır. Ama bu cümleyi tekrarlarken, olumlamayı yaparken için de korku, şüphe yada isteksizlik varsa bu niyetin geçerliliği de düşük seviyede olacaktır.
Metafizik açısından genelde obsesyon ve posesyon olaylarına bakıldığında (bir varlık tarafından kişinin tesir altına alınması.) varlık ile kişi arasında istemdışı gelişen bir sempati veya kişinin varlığa karşı duyduğu korku unsuru vardır. Hiçbir varlığın insana etki etme olanağı yokken korku ve sempatizasyon bağları o varlığa bu yetkileri sunmakta ve kişinin iradesini olumsuz yönde etkilemektedir.
Bir diğer sebebi ise spiritüalizmin Türkiye’de ilklerinden olan, çok değerli Dr.Bedri Ruhselman’ın Ruh ve kainat isimli eserinde geçmektedir:
“Biz Dünya’da her hoşumuza gitmeyen hadiseyi istediğimiz gibi değiştiremeyiz. Zira bu hadise serbest ruh halimizdeki irade kudretimizin etkisi ile meydana gelmiştir. Maddeye bağlı varlığımızın iradesi onu değiştirmeye muktedir değildir.”
Kısacası bu yasa, irademiz doğrultusunda isteklerimizi oldurabileceğimizi gösteren ve her bir düşüncemizin, niyetimizin evrende olmaya başladığını en iyi şekilde açıklayan yasadır. Ama bu yasa genelde tek başına işlememektedir. Çeşitli olumlamalar, imajinasyonlar Ol’durmak için yeterli olsa da beraberinde çekim yasası, benzeşim yasası gibi yasalarla da desteklenmektedir.
Bu yasayı iyi anlamak, hayatımızda bizim neleri oldurduğumuzu, irademizi geliştirmek ve irademizi tam anlamıyla kullanmaktan uzaklaştıran bağımlılıklardan kurtarmak için iyi bir bakış açısı sunmaktadır. Aynı şekilde hayatımıza yön vermenin ve çekim yasası yada diğer yasaları aktif etmekte asıl kilit nokta olan yasayı anlamamızı sağlamaktadır. Bu açıdan bu yasa evrenle bizim aramızda ki bağı sağlayan ve irademizle bizi “biz” yapan en önemli yasalardan biridir.
Analoji (Benzeşim) Yasası
İnsanlık tarihi boyunca her kültürde önemle dikkat çekilen yasalardan biridir. Bu yasayı bilmek hayatımızda çoğu şeyi fark etmemizi haliyle farkındalığımızı arttırmamızı sağlamaktadır. Kısaca bu yasanının mantığı, “Benzer benzeri meydana getirir ve benzer benzeri çeker.” İlkesidir.
Bu yasa ezoterik kültürlerde “Aşağısı yukarıya, yukarısı aşağıya benzer.” Şeklinde geçmektedir. Benzerlerin benzerleri oluşturacağını anlatan bu yasa aslında çekim yasasının da temelini oluşturur. Evrenin her köşesinde işleyen bu yasa benzer bir işlemin benzer sonuçlar doğuracağını anlatmaktadır. Hemen hemen her kültürde geçen bu yasa bizim kültürümüzde “çivi çiviyi söker.” Yada “davul dengi dengine çalar.” Şeklinde atasözleri ile aktarılmıştır. Aynı şekilde Antik Romalı filozof Marcus Aurelius’ta “aynı niteliğe sahip şeyler hemen kendi türlerini arar.” Şeklinde ifade etmiştir. Aynı şekilde bu yasanın mantığıyla çalışan “homeopati” terapi uygulaması vardır.
Dikkat edersek fizikte, kimya da ve biyoloji de (+) kutuplar (-) kutupları çekmektedir. Aynı şekilde yin ve yang sembolüne baktığımızda denge için zıtların çekimi gözükmektedir. Yani bazı yerlerde zıtların bazı yerlerde benzerlerin birbirini çektiğini görürüz. Bu bir çelişki veya ayırım gibi gözükebilir ve birçok kişinin kafasını karıştırabilir. Aslında ortada çelişki yoktur. Bu yasanın işlediği alan ve işleyiş şeklini anlamak bu çelişki yanılgısını kaldırmaktadır. Bu konuda en net cevabı çok köklü ve eski kültlerden biri olan druidizmde Druidler (kelt rahipleri) vermektedir; “Fiziksel dünyada zıtlar, ruhsal dünya da benzerler birbirini çeker.” Haliyle yaşadığımız hayatımızın çoğu, biyolojiksel ve maddesel yaşantısı dışında fark etsekte fark etmesekte ruhsal dünyada olmaktadır. Benzer enerji benzer enerjiyi çeker mantığı bu yüzden hayatımızda işlemektedir. Düşüncelerimizin ve eylemlerimizin de bir enerji karşılığı olduğu göz önüne alınırsa bu yasanın ne kadar önemli olduğu ortadadır. Aslında birçok şeyi kendi kendimize çektiğimizi ve bu yasanın işleyişini kullanarak çekebileceğimizi göstermektedir.
Haliyle bakıldığında aslında çekim yasası diye ünlenen “Sırrın” özünde, çekim yasası, irade yasası ve analoji yasası yatmaktadır. Niyet edilen sözler, olumlamalar ve imajinasyonla yönlendirilen düşünce enerjisi öncelikle irade yasasını aktif hale getirmekte, beraberinde benzeşim ve çekim yasası kullanarak istenen olay yada etki hayatımıza çekilmektedir. Hatta olumsuz duygulardan sıyrılıp, olumlu duyguları benimsememiz gerektiği fikride, tümevarım yasasından dolayı gelmektedir. Bu yüzden burada üç-dört yasanın da birlikte çalışması yatmaktadır. Ol’durmanın da en büyük sırrı bu noktadadır aslında.
Hepimizin bildiği gibi her yıl kutlanılan Hıdırellez kültürümüz vardır. Bu kutlamalar sırasında bazı yerlerde, dileklerin olması için çamurdan şekiller yapılmakta ve dualar edilmektedir. Mesela kişi ev istiyorsa, çamurdan ev yapmakta, araba istiyorsa araba yapmaktadır. Bu şekilde kişi ne istiyorsa bir benzerini yapmaktadır. Yine bu kutlama ve inanç şekli benzer şey yaparak, benzeri çekme yasası üzerine kurulmuş düşünce yapılarına örnektir. Tabi ki yapanların birçoğu bu yasanın farkında değildir. Aynı şekilde bazı köylerde bir çuvala taş doldurarak, taşlardan şimşek benzeri sesler çıkartarak yağmur duasına çıkılmaktadır. Bu da benzer olay benzer olayı meydana getirir yasasının istemdışı kullanıldığı kültürlerden biridir. Bu tür halk arasında yaygınlaşmış, ama altında yatan yasaların ne olduğu bilinmeyen ritüeller, Şamanizm döneminden kalan ritüellerdir. Eski şamanlar bu yasaların farkında olmakla beraber, bu yasaları ahenk ve denge içinde kullanmaktaydılar. Tabi ki o zamandan bu zamana fikri ve mantığı unutularak, uygulamalarda dejenere olarak gelmiştir.
Yine metafiziksel olarak auraların yapısı incelendiğinde auralar arasında da bir çekim vardır. Auralar bizim enerji alanlarımız olup, bizim kişiliğimizi yapımızı yansıtmaktadır. Yapılan spiritüel incemelerde benzer auraların benzer auraları çektiği ve uyumsuz auraların birbirini ittiği tespit edilmiştir. Haliyle bazılarına kanımızın aniden ısınması, bazılarından da istemdışı nedensiz hoşlanmamamız bundan ileri gelmektedir. Aynı şekilde “Arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyliyeyim.” Deyişimizde bunun bir tezahürüdür denebilir.
Birçok kültte yerini alan bu yasa islamiyet’i Türklere sevdiren ve gönül yolunun sırlarını açan tasavvufta da geçmektedir. En değerli Allah dostlarından biri olan Mevlana ise benzeşim yasasına mesnevisinin çeşitli yerlerinde şöyle dikkat çekmiştir;
“Cinsiyetin acayip bir çekiciliği vardır.
Nerede bir şeyi arayan varsa onu aratan ve çeken, aynı cinsten biridir.
İsa ve İdris (a.s.) meleklerle aynı cinstendiler; onun için gökyüzüne çıktılar.
Kafirler ise, şeytanlarla aynı cinsten oldukları için ruhları, onların talebesi olmuştur.
Peygamberlerin cinsinden olan ruhlar, gölgeler gibi çekile çekile onların yanına giderler.
Haman’a meylin varsa, Haman’dansın; Musa’ya meylin varsa Sübhan’dan!
Şunu bil ki güzel güzeli cezbeder. “Temizler, temizler içindir.” Ayetini oku!
Alemde her şey bir şeyi cezbeder. Sıcak sıcağı çeker, soğuk soğuğu.
Aslı olmayan, aslı olmayanları çekmektedir;
bakiler de bakilerden sarhoş olmakta.
Cehennem ehli olanlar, cehennem ehli olanları cezbeder.
Nura mensup olanlar, ancak nura mensup olanları ister.
Koku satanların tablalarına bak. Her cinsi, kendi cinsinin yanına koyarlar.
Cinsleri kendi cinsleriyle karıştırırlar; bu uygunluktan bir güzellik bir süs meydana getirirler.
İki kişi birbiriyle bağdaşıp uzlaştı mı, hiç şüphe yok, aralarında birleştikleri bir şey vardır.
Kuş (bile) ancak kendi cinsinden olan kuşlarla uçar.
(Hasılı) kendi cinsinden olmayanla sohbet etmek, adeta mezara girmektir.”
(IV/ 2671, 2672, 2674, 2702, 2717, II/81-84, 280, 281, 2101, 2102)
Mevlana’nın bu sözleri de bu yasanın işleyişi ve hayatımızda oynadığı rolü göstermektedir.
Destek Alametleri Yasası
Bu yasanın anlatmak istediği parçanın bütüne ait olduğu ve bir parçanın bütüne ait bilgileri taşıdığıdır. Yani parça, bütünden koptuğu için –ne kadar kopmuş gibi gözükse de- bütünle bir bağ içerisindedir ve bütünün enerjisini taşır. Haliyle parçadan bütünün bilgisini çıkarabiliriz.
Yasayı kolayca görebileceğiniz inançlardan biri tasavvuftur. “Kendini bilen, rabbini bilir!” sözü aslında bu yasanın işleyişini anlatmaktadır. Yaratıcı, kendi nefesinden bize üfleyerek can vermiştir. Bu yüzden hepimiz, Allah’ın bir parçasıyız yani onun bir parçasını taşımaktayızdır. Bu tüm kitaplarda bildirildiği gibi özellikle de tasavvufta sıkça geçmektedir. Haliyle Allah’a ulaşmanın yolu kişinin kendi benliğinin sırlarını çözmekten geçer. Bizler yaratılış itibariyle sınırlı varlıklarızdır. Sınırsızlık, sonsuzluk, ebedilik gibi kavramları görmediğimiz için bize tamamen yabancı ve mantık dışı gelmektedir. Haliyle Allah’ın yapısı (hep var olması, her şeyi barındırması vs..) bizim bilinç seviyemizi çok aşmaktadır. Bu yüzdendir ki Allah’a mantıkla ulaşmak imkansız ve tehlikelidir. Peki madem Allah’a ulaşmak mantıkla zor ona ulaşmanın yolu nerden geçer?
İşte “Kendini bilen, Rabbini bilir!” sözü buradan ileri gelmektedir. Genetik olarak bizim bir parçamız, mesela saç telimizi örnek alırsak, tüm genetik şifremizi barındırmaktadır. Saç telimiz hiçbir şekilde yapısal olarak bize benzememektedir. Saç teline bakarak, insanın tüm görünümünü yapısını çıkarmak imkansız. Ama saç telinin özüne, hücrelere ve genetik bilgilere ulaşırsak tüm genetik şifreden o kişinin dış görünümü, organ dizilişini, hastalıklarını hatta kişiliğini çıkarabiliriz. Yani bir saç telinden (parçadan) tüm insanı (bütünü) çıkarabiliriz. Bu yüzden genetik parça bütüne aittir yasasının bir tezahürüdür.
Bu örnekte anlatıldığı gibi insan da Allah’ın genetik şifresini taşımaktadır. Allah’ı bir bütün olarak idrak etmemiz, sınırlarımız olmasından dolayı imkansızdır. Ama kendi öz potansiyellerimizin farkına varırsak, kendimizi tam anlamıyla çözersek, en derinimizde saklanan cevherlere ulaşırsak o zaman Rabbe ulaşabilir, Rabbimizi bilebiliriz. İşte bu destek alametleri yasasının en önemli göstergelerinden biridir. Ayrıca tasavvuf’un temel mantığını da açıklamaktadır.Aynı şekilde insana “mikro kozmos”, evrene “makro kozmos” denmesi de bundan dolayıdır.
Yasa sadece bu anlamda değil enerjisel anlamda da geçerlidir. Saç teliniz, tırnağınız, resminiz yada isminiz sizin enerjinizi taşımaktadır. Haliyle parçaya etkiyen enerji, bütünü de etkilemektedir. Parapsikoloji de psikometri çalışmalarında bir kişinin eşyasına, saçına yada bir parçasına dokunarak o kişiyle ilgili bilgiler alınabilmekte, o kişinin geçmişi, şimdisi, düşünceleri ve mizacı gibi şeyler öğrenilebilmektedir. Yani bir zamanlar birbirlerine bağlı olan şeylerin, sonradan birbirlerinden tamamen ayrılmış olsalar bile, parçalardan birinde ki değişikliğin diğerine de etkilemesi durumu bu yasanın tezahüründen biridir. Bu tür metafiziksel çalışmalarda yine bu yasanın her daim etki ettiğini göstermektedir.
Yasaların İşleyişleri ve Denge Faktörü
Yukarıda ve bir önce ki sayıda incelediğimiz yasalar, denge faktörüyle birleşerek işlemektedir. Denge, tüm evreni kapsayan ve hepsini bir uyum içinde tutan faktördür. Dengenin en klasik sembollerinden biri olan yin-yang sembolü de denge felsefesini ve zıtların nasıl uyum getirdiğini anlatmaktadır.
Evren, bu yasalara bağlı olarak hassas dengeler üzerine kurulmuştur. Bu dengeleri bozmak mümkün değildir. Ancak geçici olarak dengeler bozulduğunda evrende enerjisel dengeler tekrar bir şekilde yerine gelmektedir. Bu yüzden hayatımızın her zerresinde dengeli tekamül etmek çok önemlidir.
Evrende ikilikler ve zıt kutuplar mevcuttur. (Yin ve yang, eril ve dişil, vs..)Bu zıt kutuplar aynı zamanda kendi içlerinde zıtlarının bir parçasını da bulundurmaktadır. Ve bu zıtlıklar birleşerek bir bütünü oluşturmaktadır. İşte bu da ortaya dengeyi getirmektedir. Mutluluk olmasaydı hüzünü bilemezdik, kötülükler olmasaydı iyiliklerin değeri bilinmezdi.. Aslında baktığımızda zıtlar zıt kutbu oluşturmakta çok büyük paya sahiptir. Ve ancak zıtlar bir uyum içine geldiğinde o zaman orada denge unsurundan bahsedebiliriz.
Bunu hayatımıza odakladığımızda aslında birçok şeyin sebebini anlayabiliriz. Eğer biz kendimizle ilgili dengeleri oturtamazsak, kutuplarda gezersek evren bize zıt kutbumuzu vererek bizi dengelemek isteyecektir. Belki çok çok iyisiniz ve hep art niyetli insanlarla uğraşmak zorunda kalıyorsunuz yada o kadar titiz olmanıza rağmen çok yakınlarınız aşırı pasaklı.Hep bunlar denge faktörünün hayatımıza kattığı anlamlardır. Bu açıdan baktığımız da etrafımızda bize ters veya bize zıt gelen kişiler veya olaylar mevcut olabilir. Bunlar bizi dengeye getirmek için evrenin bize sunduğu şeylerdir. Ve bizim tek yapmamız gereken zıtlarımıza yada bize zıt gelen olaylara hayıflanmak yerine, o zıtlardan kendimize pay getirerek dengeyi bulabilmektir. Eğer ipin ucunu hayatımızda kaçırırsak bu sefer evren bize dengeyi içsel olarak yakalamadığımız için dışsal olarak yakalamamızı sağlayacak unsurları sunacaktır.
Aynı şekilde erkek ve kadın evliliği ve ilişkisi de bu denge faktörü içerisinde yorumlanabilir. Eril ve dişil kutuplar evren içinde var olan kutuplardır. Ve erilin içinde dişi, dişilin içinde eril kutup mevcuttur. Bunu erkeklerde var olan kadınlık hormonu östrojen, bayanlarda bulunan erkeklik hormonu testosteronun varlığı gibi somut bir örnekle gösterebiliriz. Dikkat edilirse erkeklik ve dişilik iki farklı kutup olsa da, içlerinde birbirlerinin hormonlarını, özelliklerini bir miktar da olsa taşımaktadır. Ama erkek, dişiye, dişi de erkeğe ihtiyaç duymaktadır. Çünkü bu erkeklerde testosteron asıl salgılanması gereken yerden ve östrojenden daha fazla salgılanmaktadır. Aynı şekilde bayanlar içinde geçerlidir. Bu yüzden bir erkek ile kadının birlikteliği, eril ve dişil dengesini bir araya getirmekte ve denge faktörünü oluşturmaktadır. Bu durumda erkek kadını, kadında erkeğin tamamlayıcısı konumuna gelmektedir. Denge faktörü adına, bazı eski Şamanların eril ve dişil taraflarını dengelemeye çalıştıkları da bilinmektedir. Bu da bir farklı enerjisel olarak denge konumudur.
Gördüğümüz ve incelediğimiz gibi yasalar hayatımızın her zerresine kadar işlemiş, varoluşu sürekli kılan temel yapıtaşlarıdır. Bizim dengeli ve uyumlu ilerlememiz bu yasalarla uyum içinde olmamızla ilişkilidir. Evrenin birçok bilinmeyen yönü olduğu aşikardır. Haliyle bu yasaların çokluğu, çeşitliliği ve her bir yasanın işlediği daha derin sırlar olduğu bir gerçektir. Bunları bilmek ve keşfetmek derin gözlem ve güçlü ezoterik bilgilere ihtiyaç duymaktadır. Hepimiz hayatımızda bu yasaları aktif olarak gözlemleyip, daha fazlasına kolayca erişebiliriz. Önemli olan hayatımızda amacımız doğrultusunda ilerlerken denge faktörünü göz ardı etmemek ve farkındalığımızı arttıracak şekilde ve düzeyde yol kat etmektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder