YAZAR:EFE ELMAS
“Yeni Çağ Sektörü”
Günümüzde yoğun bir şekilde new age çılgınlığı var. Bu popüler kavram insanlara bazı unutulmuş sırları hatırlatsa da, ticari boyutlara taşınarak ruhsal anlamda ciddi zararlarda verebilmektedir. Özünde “new” age adı altında bize sunulan bilgiler “yeni” değil tam tersine çok “eski” antik bilgeliklerdir.
N
ew age, tamamen bize pembe bir dünya sunan sadece içi boş bir satış propagandası halini almıştır. Eski bilgelikleri, sözde modernize edip basite indirgeyerek insanlara satmaya çalışan bu sektör, ruhsallık açısından oldukça tehlikelidir. Bu sektöre göre, yeni bir çağ başlamaktadır ve eski gelenekler yok olmakta yeni bir din-inanış bütünü ortaya çıkmaktadır. Lakin buradaki büyük hata şudur ki, yeni inanış diye sunulan bütün disiplinler binlerce yıllık eski öğretilerdir… Yeni bir döneme girdiğimiz doğru lakin bu dönem “yeni enerjileri” içeren bir dönem değil, binlerce yıllık unuttuğumuz eski bilgelikleri “hatırladığımız” bir dönemdir sadece… New age sektörü diyeceğimiz bir grubun amacı ise, bu öğretilerin derin bilgeliğini bir kenara atarak sadece yüzeysel bir bilgi ile satışa sunmaktır. Tehlikeli olan boyutu ise yüzeysel bilgilerle yetinirken, arka plandaki asıl hakikati gözden kaçırmamızdır.
Maalesef en az diğer sektörler kadar bu sektörde ticari boyut kazanmıştır. Bir-iki hafta gibi kısa bir sürede, reiki master, ruhsal yaşam koçu veya benzeri sıfatlara ulaşıp, bu işi paraya dökmeye çalışan insanlar türemiştir. Pek tabi ki bu konuda eğitimler veren insanlar, maddi gelir elde edebilirler ama bunu ticari boyuta taşımak ruhsallığa yakışmayan bir olgudur. İşin trajik boyutu ise bu sektör, ruhsal bütün ekolleri sömürme çabası içindedir. Burada eleştirdiğim veya aktarmak istediğim şey, kavramların yanlış olması değil, bu kavramların nasıl basite indirgendiği ve aslında eski çağlara ait olduğudur. Burada kavramların antik zamanlardaki tanımlamalarına değinmeye çalışacağım.
Meditasyon
Maalesef hepimizin aşina olduğu bu kavram, en çok sömürülmeye çalışan kavramdır. Tekrar eden rakamların olduğu günlerde, özel zaman ve süreçlerde veya en küçük kanallık bilgisinde hemen ücretli meditasyonlar düzenlenilmeye çalışılmaktadır. Halbuki toplu meditasyon için ücret ödemek veya meditasyon yapmak için paralar yatırmaya gerek yoktur… İlginç olan ise bu ücretli çalışmaların çokta derin olmamasıdır… Özünde meditasyon her öğretide var olan temel bir kavramdır ve nasıl camilerde toplu namaz için para vermiyorsanız veya bir Budist tapınağında meditasyona katılmak için ücret alınmıyorsa, meditasyon çalışmaları içinde ücret alınmasına pek sıcak bakılmamalıdır.
Esasında, New Age’in en çok kullandığı ve pazarlamaya çalıştığı bu disiplin, binlerce yıllık bir öğretinin parçasıdır. Eski insanlar her daim meditasyonun önemini bilirler ve bu disiplinde yürürlerdi. Meditasyon genel anlamıyla zihni susturmaktır. Bu da zihni kontrol etme yeteneğini beraberinde getirir. Bir adım ötesi ise zihni sadece belli bir imaja veya imgeler bütününe odaklamaktır. Eski Kızılderili bilgeler “Bir şeyi ne kadar net hayal ederseniz, o şeyi o kadar kolay oluşturursunuz, bir kişiyi ne kadar net gözünüzde canlandırırsanız, o kişiyi o kadar hızlı şifalandırırsınız” derler. İşte bu meditasyonun doğasını anlatır. İmajinasyon ile yaratılan görüntüler, bizde enerjisel değişimlere sebep olur. Ve bu enerjiyi yönlendirmenin en eski yoludur. Eskiden meditasyonu kolaylaştırmak için kartlar kullanılırdı –ki bugünkü tarot kartlarının kökeni olduğu düşünülür-, çeşitli basit sembol ve imajlar bulunan bu kartları yorumlamak suretiyle kişi meditasyona başlangıç yapardı.
Hindu kültüründe ve Budizm’de, yantra ve mandala denen şekiller de yine bu kartlara benzer amaçla kullanılan, çeşitli sembolizmler içeren şekillerdir. Öğrenciler başlangıçta bu “anlamsız” gibi gözüken şekillere odaklanarak onların içindeki gizlenmiş felsefe üzerine meditasyon yapmaktadırlar. İşte bu meditasyon sırasında o kozmik semboller üzerinden enerji çekildiği ve derin meditatif konuma geçildiği söylenmektedir. Bu imajlar meditasyonu öğrenmeye yardımcı olan imajlardır.
Eski pagan inançlarda ise meditasyonlar genelde doğa ile bütünleşerek yapılırdı. Ateş, hava, su ve toprak ile bütünleşme çalışmaları beşinci element olan ruha götürürdü. Ateş için yakılan meşe odunlarına bakılır, hava için yüksek tepelere çıkılır ve manzaraya dalınır, su için deniz veya göl seyredilir, toprak için ise bir ağaca yaslanarak meditasyon yapılırdı.
Tasavvuf kültürümüzde ise bunu tefekkür ile açıklamamız mümkün. Tefekkür, felsefik bir düşünme eyleminden çok derin düşünme yani derin meditatif konuma geçme halidir. Yani zihni susturmayı öğrenmek ve içsel sesi yani ruhun sesini dinlemeyi öğrenmek demektir. Daha önceden de belirttiğim gibi “Dua etmek Tanrı’ya sormak, meditasyon ise cevabı dinlemektir.”
Yoga
Yoga tam anlamıyla başlı başına bir yoldur. Anlamı “bütünleşmek” demektir. Bu terim Budizm ve Hinduizm’de kişinin nirvanaya ulaşması için yapması gereken bedensel ve zihinsel disiplinleri içerir. Bizdeki Namaz ile çok benzerdir ve içeriği ile anlamı aynıdır. Namaz’da da hem meditatif bir konum hem de jest (bedensel hareket) yöntemiyle spiritüel enerjileri üzerimize çekeriz. Yoga’da da çeşitli beden hareketleri ve uygun meditasyonlarla, vücudumuzdaki enerji merkezlerini arındırır ve Ki enerjisinin akışını güçlendiririz.
Benzer jestleri Antik Mısır’da da görmekteyiz. Hatta antik mısır’da ki bu jestler, namaz hareketlerine aşırı derecede çok benzer, tek fark Antik mısır’da enerji merkezi olarak Güneş’e önem verildiği için, güneşe dönük yaparlardı. Ve bu çalışma bütün rahipler tarafından günde üç defa yapılırdı; sabah, öğlen ve akşam… Aynı şekilde Kuran’da da üç vakit namaz kılınması gerektiği (ki sünnet ile beş vakte çıkar) söylenmektedir.
Şamanik geleneklerde (Afrika, aborjin vb..) bu beden hareketlerini daha çok dans formunda görüyoruz. Hatta Aborjinler bir eli yukarıda bir eli aşağıda dans ederek kendi çevrelerinde spiraller çizerek göksel enerjileri çekmeyi amaç edinirlerdi. Bu Mevlevilikteki sema ile hemen hemen aynıdır. Afrika ve Anadolu’da ki şamanik gelenekte ise yine trans ve dans ile bu yapılmaktadır. Burada yapılan dans içgüdüsel olmakla birlikte, ritimlerle trans haline geçilir. Bazen bu dans etme şekli, bir hayvanı taklit etme üzerine kurulu olurdu. Böylece o hayvanın orman içinde sembolize ettiği bilgelikle temasa geçerlerdi. Bütün antik öğretilerde beden hareketleri (jest) ve meditasyonla (trans) bütünleşmiş ritüelleri görebiliriz…
Reiki
Maalesef ülkemiz dâhil diğer ülkelerde Reiki’de bunun bir parçası olmuştur. Üç beş dakikada yapılan özensiz uyumlamalar, birkaç hafta da öğretmen olan kişiler bunun piyasasını yapma çabasına girmişlerdir. Yarım doktorun candan etmesi gibi, yarım Reikici de kişiyi ruhsallıktan edebilir… Reiki adı altında kulağımıza gelen şarlatanlıkların ise ucu bucağı yok. Bu konuda sağlam öğretmenlere güvenmek çok önemlidir. Kaldı ki birçok değişik sistemin Reiki adı altında çıkması da bunun çabası.
O sistemlerin içeriğini okuduğunuzda bilmem kaçıncı kattan üstatlar, yüksek seviyeli melekler, ışıltılı ve süslü imajlar ve size sunulan büyük iddialar görürsünüz. Halbuki hakiki bilgelik öz ve yalındır, sadedir ve saftır. Hz.Ali’nin dediği gibi “Hakikat bir nokta idi, cahiller onu çoğalttı” Eğer bir öğreti ne kadar saf, yalın ve sadeyse o kadar hakikate yakındır. Tek bir deyim geçer tasavvufta “Kendini bilen Rabbini bilir”.Aynı şekilde, Delphi’deki Apollon tapınağının girişinde altın renginde şu öğüt yazardı “Gnothi seauton” yani “Kendini Bil!” Tek bir cümle ve bu açıklanmaya çalışılsa ciltler dolusu kitap olur. İşte hakikat ve bilgelik bu kadar iki üç kelime kadar sadedir… Aynı şekilde Usui Reiki’de (ki Reiki dememiz yeterli) saf, yalın ve öz bir enerji sistemidir. Size süslü üstatlar, pembe dünyalar, muhteşem güçler veya bilmem kaçıncı boyuttan bilmem ne frekansından enerjiler sunmaz, size sadece hakikati ve içsel yolunuzu sunar. Usui sensei’in Reiki öğretmenlerine en önemli vasiyeti bu yüzden “reklam yapmayın” olmuştur. Çünkü “öğrenci hazır olduğunda sizi (öğretmeni) bulacaktır” der…
Öz ve Yalın bilgelikten şaşmamak bizim için daha hayırlı olacaktır. New age adı altında size aydınlanmayı, uçuşu, bilmem kaçıncı boyutlara çıkışı sağlayacağını iddia eden sistemlerle haşır neşir olmadan önce bir kez daha düşünün; Ruhsallık emek ve çaba ister, her şey kademeli olarak gelişir ve zuhur eder (tedriç yasası), gerçek ruhsal bilgi öz ve yalındır, sadedir… Tek bir 15 dakkalık uyumlamayala bunların hiçbirini elde edemezsiniz, evrensel enerji dahi olsa bir gelişim ve tedrici (kademeli) süreç ister.
Kuantum Çılgınlığı
Zamanımızın en moda kelimelerinden biri haline gelmiştir. Kuantum düşünce tekniklerinden, kuantum nefeslere, kuantum dokunuşlardan, kuantum şifa tekniklerine kadar… Hatta bir ara Calgone kuantum bulaşık deterjanı dahi çıkarmıştı (!). O denli ağıza peleseng olmuş bir kelimedir.
Kesinlikle kuantum fiziğinin, metafizik dünya’yı ve antik felsefeleri bilimsel anlamda açıkladığı fikrine katılıyorum. Ve bende bazen Kuantum fiziğini anlatarak veya açıklayarak onun üzerinden bazı antik felsefeleri anlatmaya çalışıyorum. Ama kuantum fiziği, ticarileştirildiği gibi değildir. Bu fizik dalı çok daha komplike ve derindir.
Matrix’in çıktığı dönem New age camiasında matrix ile alakadar kitaplar ve yazılar peyda olmuştu şimdi bu yerini daha çok kuantuma bıraktı. Kuantum’un kullanılma amacı ise konuyu bilimselleştirmeye çalışmaktır. Aslında kuantum diye bahsedilen her şey maneviyat ve ruhsal dünyanın ta kendisidir. Şimdi manevi dünya, maneviyat yerine kuantum kelimesi kullanma çabası söz konusudur.
Kuantum mekaniği ve fiziği, bilimle metafiziği birleştirir niteliktedir ama aslında bizi bu kadar alakadar etmemelidir. Kuantum’un metafizik Dünya’yı keşfi daha çok bilim insanlarını ilgilendirir, zaten biz eski bilgeliklerden Kuantum Fiziğinin sunduğu her şeyi biliyorduk… Bizlere yeni bir felsefe sunmamıştır. O yüzden bizim bir bilgeliğe ulaşmak için bilimin kanıtlarına ihtiyacımız yoktur, bunu unutmamalıyız. Çünkü asıl kanıt gönlümüzdedir… Bilim her daim metafiziğin izlerini takip eder ve çok geriden gelir. Eğer bilimle ilerleme çabasına girersek arpa boyu yol alamayız. Tabi ki bilim şarttır ve sürekli bilimi takip etmeliyiz ama ruhsal ilerleyiş ve ruhsal bilgi bilimin ötesindedir, bunu da unutmamalıyız. Onu bir kenara bıraksak bile Kuantum adı altında yürütülen çalışmaların, fiziğin bu ağır kolu olan kuantum mekaniği ile hiç alakası yoktur… Bu sadece “maneviyat” veya “ruhsal dünya” terimine verilmeye çalışılan yeni addır. Lakin doğru kullanılmadığında sadece kafa karışıklığına sebep olmaktadır.
Lise döneminde tasavvuf eserleri kadar, Tubitak’ın çıkardığı Feynman’ın kuantumla ilgili “bilimsel” kitaplarını okuyordum. Arada şunu fark ettim, tasavvuf düşünce şekli ile kuantum fiziğinin bize sunduğu felsefe tamamen aynı. Bilim yeni keşfededursun, bizim ermişlerimiz ve daha önce dünyaya gelen bilgeler, zaten binlerce-yüzlerce yıldır bu felsefeleri anlatıyorlar. Tabi bunu fark ettiğimde, büyük bir heyecanla Dr. Kuantum olarak bilinen Kuantum bilim adamı Dr.Alan Wolf’a bir mail attım. “Sizin kuantum üzerinden çıkarım yaptığınız felsefe, bizim yüzlerce yıl önce ermişlerimizin, Mevlana’nın sunduğu felsefe ile aynı. Bunun farkında mısınız?” Dr Alan Wolf’ta bana geri cevap yazdı “Evet, Mevlana’nın eserlerini okuyorum…” Öyleyse kuantum fiziğine fazla odaklanmak yerine ben tasavvuf veya eski bilgelikleri odaklanılmayı tercih ederim çünkü daha kuantumun dahi keşfedemediğimi ama bizim hali hazırda bildiğimiz evrensel hakikatler var.
Kabala
Ülkemizde yeni yeni başlasa da yurtdışını kasıp kavuran bir “modadır”. Esasında kabala, Yahudi mistizmidir. Temel felsefesi tasavvuf ile aşırı derecede benzerdir, lakin tasavvuftan farklı olarak çok ağır majikal çalışmaları içerir. Kabala’da temel olarak bir yaşam ağacından (Etz chayim) bahsedilir. Bu felsefeye göre evren sephirot denen 10 küreden oluşmuştur. Bu 10 küre bir ağaç şeklinde sembolize edilse de, aslında bunlar iç içedir. Bu ağacın en altında ki küre Malkuth (krallık) küresidir ve Dünya’yı sembolize eder. Bu yüzden ağacın kökündedir. En üstünde ki ise keter (Taç) küresidir ve ilahi boyutu-zihni sembolize eder. Bu kökten başlayıp taça ulaşmanın serüvenini verdiği gibi evrensel boyut sistemini de açıkladığı söylenir. Ağacın diğer 6 küresi 3 ü solda 3 ü sağda olmak üzere ayrılır. Bu eril ve dişil bölgelerdir. Diğerleri ise ortada nötr şekildedir.
Küreler sırayla:
1- Keter: İlahi boyuttur, ilk yayılış ve son varış evresidir. Öz’ün kendisidir. En dışta ki küredir. Diğer bütün küreler bunun içerisindedir.
2- Hokhmah (akıl, hikmet, bilgelik)
3- Binah (anlayış)
Daat bir sefirah değildir. (sefirah tekil, sefirot çoğuldur) Vahiy anlamına gelir. Vahiy boyutudur
4- Hesed (merhamet)
5- Gevurah (adalet)
6- Tiferet (Güzellik, süs, cinsellik ve kalptir) Ağacın kalbi burasıdır bu yüzden bu kalplerin kalbidir. Aşkla bağlantılıdır.
7- Netzach (Zafer)
8- Hod (İhtişam)
9- Yesod (temel asıl)
10- Malkuth: Keter’in tamamlayıcısıdır, yer küreyi anlatır. En mükemmel yaratılanın en aşağıya atılmasıdır.
İşte kabalada amaç çeşitli meditasyon ve gizli ritüellerle bu sephirot denen kürelere “yolculuk” etmektir. Bu yolculuk tam anlamıyla boyutsal bir yolculuk olarak sembolize edilebilir. Bu yolda yürüyecek olan bilge, önce malkuth küresinden başlayarak, Keter küresine kadar yükselmeyi amaç edinir ve bu yolda her küreyi kontrol eden ilahi başmelek ile çalışır. (Çağırır vs..) Kabala’nın özü bu şekildedir, lakin aşırı derecede fazla sembolizm vardır, ki bu da kabalayı karmaşık hale getirir. Yukarıda da dediğim gibi eski pagan kökenli öğretiler ve tasavvuf gibi sade ve öz bir sembolizmden yoksundur. Bu karmaşık tanımlamalar, şekiller ve sembolizmler yukarıda dediğimiz yalınlığa oldukça ters düşmektedir.
New age bütün bu felsefeyi bir kenara atıp, sadece bir iki İbranice zikirle size sözde kabala sunar. Lakin kabala ağır ve özen isteyen bir ekoldür. Başlı başına bir yaşam yoludur. Yani New age kitaplarının sunduğu kadar basite indirgenemeyecek bir yoldur. Kabalanın kökeninin antik mısır veya antik sümer’e dayandığı söylenir. Köken olarak Antik Mısır olduğu daha geniş kabul edilmektedir. Bunun nedeni Hz.Musa’nın Antik Mısır’da kutsal yazıcılık görevi yapması ve antik mısır’ın majik ve mistik inisiyatik geleneğinde yetişmesidir. Sonra bu geleneği devam ettirdiği ve böylece kabalanın doğduğu tahmin edilmektedir.
İste olsun
Önce pozitif düşünce kitaplarının çıkması, ardından The Secret ile patlama yapan bu öğreti hızla yayıldı. İşin ilginci bunun satıldığını fark eden çeşitli kişiler art arda kitap çıkarmaya başladılar, hatta aynı yayın, Secret’in getirisi yetmemiş olsa gerek ki, Mega Secret diye ikinci bir kitap çıkarma gereği duydular…
Secret’in moda olması bir taraftan olumlu etkilere neden olurken, öte yandan beraberinde olumsuzlukları da yanında getirdi… Secret, insanlara farklı bir perspektif ve eskilerin sıkça bahsettiği bir yasayı yeniden hatırlattı ama bunu oldukça eksik bir şekilde aktardı. Maalesef bu tür çalışmalar sadece “iste olsun” ile kısıtlı değildir, arkada bir dinamik ve yasalar bütünü vardır… Hayır, irade gibi elzem kavramları bilmek önemlidir. Bu konuda çok fazla yanlış anlaşılmalarının olmasından dolayı “Oldurmanın Püf Noktaları” isimli yazıyı kaleme aldım ve devamında bu püf noktalar ile dilekler dilemenin, istekleri oldurmanın çeşitli yöntemlerini “Dile Benden Ne Dilersen” isimli yazı serisiyle aktardım. Bu konudaki detaylı bilgileri bu yazılardan edinebilirsiniz.
Varlıklar, Kanallıklar ve Sahte Üstatlar
Aslında New age kavramını ortaya atanda kanallık bilgileridir. Başmelek kanallıkları, ismini bilmediğimiz boyutlardan gelen ziyaretçiler, uzaylılar ve daha nicesinin verdiği kanallıklarla ilgili yüzlerce kitap var. Hatta bazen bu kanallıklar birleşerek tek kitap çıkardıkları bile oluyor… Kitaplardaki cümleler ise hep aynı ve klişe. İşin ilginç kısmı bu kitapları okuduğunuzda size verebilecek yeni hiçbir bilgi yok, birçoğu aynı şeyleri tekrar tekrar söylüyor ve her daim “boyut yükseliyorsunuz” iddiası içeriyor. Bilgi içeren veya meditasyon veren kanallıkların verdikleri bilgiler ise hiçte yeni değil… Yine bir çoğu tasavvuf, kabala, veya eski antik felsefelere dayanan çalışmalar ve bilgiler. Bu bilgileri basite indirgeyip, piyasaya sunan bu kanallıkların ise kaynağının ne olduğu bilinmiyor…
Bazı şüpheciler, Dünya’yı kaosa itmek isteyen şer güçlerin oyunu olarak nitelendirse de, ben bu kadar pesimist değilim. Bana göre bu kanallıkları alanlarında art niyeti olmayabilir. Ben bu kanallıkların kökenin üç şey olduğuna inanıyorum;
1. Bilinçaltı: Bilinçaltının doğası bilinmezdir ve gördüğümüz okuduğumuz her şeyi kayıt altına alır. Bu kişiler bilinçaltlarından akan bilgileri, dış güçlerden gelen kanallıklar zannetmektedirler.
2. Ortak Bilinç: Özellikle psikolojide ve bazı eski felsefelerde geçen bu terim, hepimizin ortak bir bilince sahip olduğunu açıklar. Bu teoriye göre bütün insanlığın bilinci tabiri caizse ortak bir bilinçte depolanır. Lakin bu ortak bilinç, evrensel bilinçten oldukça farklıdır. Evrensel bilinç, İlahi olana ve hakikate bağlıyken, ortak bilinç sadece insanoğlunun geçmişten günümüze taşıdığı hafızadır. Bazı kişilerin –medyom denen- trans hallerinde bu ortak bilince geçiş yapıp, geçmişe ait bilgiler çektikleri veya eski ideolojilere ulaşabildikleri iddia edilir. Bu bilimsel olarak üzerinde çalışılmış güçlü bir iddiadır. Aynı zamanda içgüdüsel hareketlerimizin ve zihinsel olarak birbirimize bağlı olduğumuz gerçeğini anlatır. Lakin daha öncede söylediğim gibi ortak bilinç “evrensel hakikatleri” değil “geçmişten günümüze insanoğlunun” hafızasını içerir, bu yüzden ortak bilinçten alınan bilgiler pek yalın olmayan, (doğruda yanlışta olabilen) bilgilerdir. Bu bilgileri alırken, bilinçaltının bu bilgileri verenin üst boyut varlıklar olduğu ilizyonunu yarattığını düşünebiliriz. Çünkü onlar buna inanmak istemektedirler.
3. İç ses: Bazılarının ise meditasyon halindeyken içseslerinden duyduklarını yazdıklarını ve yine bilinçaltının böyle bir ilizyon yarattığını da düşünebiliriz.
Gördüğünüz gibi “kanallık” diye sunulan şey üç farklı olasılık olabilir. Peki, kanallık eski antik felsefelerde var mıydı? Evet vardı… Ama bunu yerine getiren sadece o kabilenin veya o bölgenin kutsal şamanları, kam anaları ya da rahip ve rahibeleriydi. Genelde bu ata ruhlarla veya evrensel düzeyde çalışan (tanrı veya tanrıça olarak isimlendirilen) bilge varlıklarla iletişim halinde gerçekleşirdi. Antik Mısır’da da bu şekilde bir bütünleşme ve aktarım söz konusuydu. Ama bu iletişim ve bilgi aktarımının olması için önce yeterli bir inisiyatik eğitim, ardından da uzun süren güçlü ritüeller gerekmektedir.
Varlıklar ve Sahte üstatlar
Bu kanallıkların bazılarının üstatlardan geldiği söylenmektedir ama tarihsel sürece baktığınızda böyle üstatların kayıtlarına ulaşmanız mümkün değildir. İşin ilginç kısmı bu üstatların kendilerini tanıtma yöntemleri oldukça şaşaalıdır, çizilen resimleri ise aşırı derecede şık ve süslüdür… Peki gerçekte bir üstat bu tür süslü tanıtımlara, aşırı komplike isimlere (bilmem kaçıncı boyuttan bilmem ne meclisinin başkanı gibi…) ve ünvanlara ihtiyaç duyar mı? Gerçek bir üstat süslü isimler olmaksızın hatta üstat olduğunu belirtmeksizin Dünya’ya bilgiyi aktarandır. Zira amaç bilgi aktarmaksa kişinin dikkatini başka şeylere yoğunlaştıracak isimler, kalabalık tanımlamalardan uzak kalınması gerekir.
Dr.
Bedri Ruhselman’ın yönetiminde 1960’lı yıllarda çıkan ruh ve madde Dergisini okuduğunuzda, gerçek bir üstat ile nasıl iletişim kurulduğu çok açık hale gelmektedir. Bir de New age ekolünün piyasaya sürdüğü üstada baktığımızda amacın bilgi aktarmak değil sadece göz boyamak olduğunu görebiliyoruz. Ben sadece tek bir karşılaştırma ile kararı size bırakıyorum, sizce hangisi gerçek bir üstat ve hangisi hakikat içeren bilgi aktarımı yapıyor:
Birleşmiş bilincimiz ve niyetlerimizi size kanallık yoluyla iletirken, sizi sıcak bir sevgiyle selamlıyoruz. Biz, Üstat Kuthumi ve Üstat Serapis Bey, tam şu anda, içsel planlardaki Dünya Öğretim Aşram’ındayız ve tüm enerjilerini Dünya’nın yükselişine adayan başka Yükselmiş Üstatlar ile birlikteyiz ve onlar tarafından destekleniyoruz. (Burada ki ek tanıtımı geçiyorum ve çok uzun olan yazıdan sadece bir kısmını aktarmak istiyorum;) İçsel Planlar yoluyla, ışığın güçlü, yüksek titreşimsel dalgaları akıyor, bir çoğu Dünya’ya demirliyor, bir başkaları, Yaratıcı’nın evrenindeki diğer başka gezegenlerine demirlerken… Biz, Yükselmiş Üstatlar olarak bile, süregelmekte olan değişimlere ilerlemek adına desteğe gereksinimiz var. Kozmik Üstatlar enerjimize yeni bilgelik ve iç görüleri yüklerken, bize, değişikliklerle nasıl baş edeceğimizi öğretiyorlar ki; biz de enerji titreşimimizi yükselterek, Dünya’dakilere daha fazla yardımcı olabilelim.
– Üstat Kuthummi ve Üstat Serapis Bey (Natalie Glasson isimli bir kişinin aldığı kanallık)
Senin tecrüben yalnız senin hayatınla değil, başkalarının hayatı ve onların tecrübeleriyle de hemahenktir. Sen her şeyi şahsına inhisar (tek başına sahip olursan) ettirirsen buna ne bir ömür, ne de birkaç ömür kifayet eder (yeter).
– Kadri (Ruh ve Madde Dergisi, Sayı 6, 1960)
Eski Yolda Yürürken
Burada aslında yeni kavram, yeni inanç ve yeni enerji diye sunulan şeylerin yeni değil bilakis oldukça eski olduğuna değinmek istedim. Bizler yeni bir çağa girerken aslında eski yolu hatırlıyor ve eski yolda yürür hale geliyoruz. Eskilerin bilgeliği yeni dönemde tekrar ortaya çıkıyor ve bizler bunları fark edip, kabulleniyoruz. Bu hatırlama sürecinde gerçekten süslü ve şaşaalı şeylere ihtiyacımız yok, tek ihtiyacımız olan istikrarlı ve en önemlisi samimi sade bir şekilde yolumuzda yürümektir. Evrenin iletişim yolu ve ruhsal yol göründüğünden çok daha sadedir.
Nereden geldiği belli olmayan varlıklar yerine eski antik dönemlerden kalma veya bilgeliği aşikâr bir şekilde belli olan eski antik felsefe ve yollar veya tasavvuf gibi bilgeliklerden yararlanmakta fayda olduğuna inanıyorum. Böyle bir eserin size katacağı şey, kaynağı belli olmayan bilgilerden daha fazladır. Yine de bu yolda en önemli şey iç sesinizi dinlemektir ve hiç birimizin hiçbir öğretiyi (ister gökten ister yerden ister içinizden gelsin…) yargılama ve karalama gibi bir hakkımız yoktur, eğer bir ekol bir öğreti size hakikati anlatıyorsa, onun sizin tekâmülünüze bir katkısı vardır. Bu yolda tek yapmamız gereken her daim iç sesimize güvenmek ve kafamızı karıştıracak şeylerden uzaklaşmaktır
Elinize sağlık, teşekkür ederiz...
YanıtlaSil